Farkettim ki, “Olmak” eylemi, dünya dillerinin çoğunda ayrı
bir şekilde evrimleşmişti. Türkçe’de de bu eylem eklerle gizlenmiş bir şekilde
vardı.
En sık kullanılan dillerden İngilizce’de mesela, “I am
student.” denirdi. Olmak fiilini ayrı düşündüğümde, aslında bu “Ben varım ve
öğrenciyim.” demek gibi geliyordu bana. Aynı
cümle Fransızca’da “Je suis étudiant” , Japonca’da “watashi wa gakkusei desu”
olarak söylenirdi. Örnekleri arttırmak
mı gerekliydi yoksa, “Var olmak” bu kadar önemli miydi? Kaç gündür
aklımda bu soru vardı. Hatta insanoğluna göre var olmak da yetmiyordu. Onu
ayrıca, sözle de belirtmek gerekiyordu. Dilleri icat eden ilk insanlar böyle
bir gereklilik hissetmişlerdi demek ki. Ya da insanoğlu, sessiz duran ve “Ben varım” demeyen bir varlığın varlığına
inanamıyor muydu?
Oysa, benim geldiğim yerde, sevginin dille söylenmeyeni
kıymetliydi. Gerçekten seven “seni seviyorum” sözünü diline dolamazdı. Büyükler
kızardı yoksa. Peki ya insanoğlu, dille söylenmemiş aşkın varlığına inanabilecek
miydi?
“Olmak ya da olmamaktı
bütün mesele ”. Shakespeare meseleye doğrudan giriş yapmıştı. Koltukta
arkama yaslandım, sevdiğimi söylediğim ve söyleyemediğim, tüm kadınları
düşündüm.
Ve bilgisayara şöyle yazdım: “Bir zamanlar sizi seven bir
ben vardım.” Yarı yorgun, yarı uykulu, yarı terliydim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder