22 Haziran 2015 Pazartesi

Olmak ya da Olmamak

Farkettim ki, “Olmak” eylemi, dünya dillerinin çoğunda ayrı bir şekilde evrimleşmişti. Türkçe’de de bu eylem eklerle gizlenmiş bir şekilde vardı.
En sık kullanılan dillerden İngilizce’de mesela, “I am student.” denirdi. Olmak fiilini ayrı düşündüğümde, aslında bu “Ben varım ve öğrenciyim.” demek gibi geliyordu bana.  Aynı cümle Fransızca’da “Je suis étudiant” , Japonca’da “watashi wa gakkusei desu” olarak söylenirdi. Örnekleri  arttırmak mı gerekliydi  yoksa,  “Var olmak” bu kadar önemli miydi? Kaç gündür aklımda bu soru vardı. Hatta insanoğluna göre var olmak da yetmiyordu. Onu ayrıca, sözle de belirtmek gerekiyordu. Dilleri icat eden ilk insanlar böyle bir gereklilik hissetmişlerdi demek ki. Ya da insanoğlu, sessiz duran  ve “Ben varım” demeyen bir varlığın varlığına inanamıyor muydu?
Oysa, benim geldiğim yerde, sevginin dille söylenmeyeni kıymetliydi. Gerçekten seven “seni seviyorum” sözünü diline dolamazdı. Büyükler kızardı yoksa. Peki ya insanoğlu, dille söylenmemiş aşkın varlığına inanabilecek miydi?
“Olmak ya da olmamaktı  bütün mesele ”. Shakespeare meseleye doğrudan giriş yapmıştı. Koltukta arkama yaslandım, sevdiğimi söylediğim ve söyleyemediğim, tüm kadınları düşündüm.
Ve bilgisayara şöyle yazdım: “Bir zamanlar sizi seven bir ben vardım.” Yarı yorgun, yarı uykulu, yarı terliydim.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder