Benim geldiğim yerde çok büyük olaylar
oluyordu. Kimilerinin “üç beş ağaç için…” dediği olaylar tüm ülkeyi sarıyordu. Gösteriler,
ölümler, dumanlar ve duran adamlar vardı… Sonra olaylar duruldu. Derin
bir sessizlik ve bekleyişin hakim olduğu her ortamda durum değerlendirmesi
yapılıyordu. Gelecekten kaygılanmaların arttığı dönemlerdi ve benim geleceklerinden
sorumlu olduğum çocuklarım vardı. Kime sorsam ”Bu devirde gelecek için en iyi
yatırım arsa” diyordu. Yaşadığım şehrin yavaş yavaş betonlaştığı dönemlerdi. Üstelik
kime sorsam “Doğayı seviyorum” diyordu. Televizyonda seyrek sakallı genç bir çocuk
üniformalılarca linç ediliyordu. Kime
sorsam izliyordu. Herkeste, dağ başında da olsa bir arsa kapma telaşı vardı. Olur
ya duble yol geçerdi, imar çıkardı, ne güzel hayallerdi… Gizli ve ayıp niyetler,
Hobi Bahçelerinde toprak altına gömülüyordu… Ta ki inşaat için gelen makinenin
kepçesine takılana dek… Velhasıl yaşadığım
şehirde doğa, üniformasızlarca elbirliği içinde linç ediliyordu, yeni gençlerin
linç edileceği yeni sokaklar yaratmak için. Tüm bu ikiyüzlülüğümüzden utandığım
bir anda kirli bir kabustan uyandım. Yarı yorgun yarı uykulu yarı terli…