Gece yarısına doğru profesor doktorun telefonu ısrarlı bir şekilde çalıyordu. Profesor uykunun ağırlığından açamadığı gözlerini ovuşturarak, sadece;
- " Dinliyorum..." diyebildi.
- " Hocam, bu saatte sizi rahatsız ettiğim için özür dilerim. " diyordu telefonda uzman doktor.
- " Ancak heyecanımı bağışlayın. Asistan arkadaştan, ameliyatın küçük bir sorun dışında kusursuz geçtiğini ve şu an hastanın uyandırma aşamasında olduğu haberini aldım. Yarın hem bizim için, hem hastanemiz için çok büyük bir gün olacak. Ancak sizden ricam
bu haberi başhekimden sır gibi saklamanız. Yarın sabah karşılarına ekip olarak büyük bir süprizle çıkmak istiyoruz. Belki bu sayede istediğimiz çalışma odasına ve hayalimizdeki mikroskopa
sahip olabiliriz."
Gece yarısı çalan telefon yüzünden başhekim neredeyse yataktan düşecekti. Teleşla telefonu susturmaya çalışırken bir yandan da söyleniyordu ;
- " Hay aksi, telefonu sessize almayı unutmuşum. Hayırdır inşallah, bu saatte profesor beni niye arıyor olabilir?".
Başhekim ağzı açık uyumaktan kurumuş diliyle sadece " Dinliyorum..." diyebildi.
- "Hocam, bu saatte sizi rahatsız ettiğim için özür dilerim." diyordu telefonda profesör.
- "Ancak heyecanımı bağışlayın. Uzman doktor arkadaştan, merakla beklenen ameliyatın küçük bir sorun dışında kusursuz geçtiğini ve şu an hastanın uyandırma aşamasında olduğu haberini aldım. Yarın hem bizim için, hem hastanemiz için çok büyük bir gün olacak. Ancak sizden ricam, bu haberi rektörden sır gibi saklamanız. Yarın sabah karşılarına bölüm olarak büyük bir süprizle çıkmak istiyoruz. Belki bu
sayede hastane olarak istediğimiz ameliyathaneye ve
servislere sahip olabiliriz."
Rektörün telefonu, oğlunun bar çıkışı hesabı ödeyemediği zamanlar dışında gece yarısı pek çalmazdı. Önce " Hergele, bu kaçıncı oldu..." diye söylendi, ancak arayanın başkası olduğunu görünce meraklandı. Yanında uyuyan eşini uyandırmamak için odadan çabuk çabuk çıkmaya çalışırken sadece "Dinliyorum..." diyebildi.
- "Hocam, bu saatte sizi rahatsız ettiğim için özür dilerim." diyordu telefonda başhekim,
-"Ancak
heyecanımı bağışlayın. Profesör doktor arkadaştan, merakla beklenen ameliyatın küçük bir sorun dışında kusursuz geçtiğini ve şu an hastanın uyandırma aşamasında olduğu haberini aldım. Yarın hem bizim için, hem üniversitemiz için çok büyük bir gün olacak. Ancak sizden ricam,
bu haberi sağlık bakanından sır gibi saklamanız. Yarın sabah karşılarına hastane olarak olarak büyük bir süprizle çıkmak istiyoruz. Belki bu sayede bir türlü yaptıramadığımız hastane binasına kavuşabiliriz."
Bunca
telefon trafiği içinde gece yarısı çalan telefonu en sakin açan rektörün özel kalemiydi. Önceleri rektörün yan odadan bile kendisini telefonla aramasına, geç saatlere kadar yanında tutmasına, eşiyle en özel anlarında bile araya girmesine bozuluyorsa da artık alışmıştı. Üstelik bu gece rektörün arayabileceğini tahmin bile etmişti. Düzgün bir dille ve sadece "dinliyorum efendim" dedi.
- " Lütfen
beni iyi dinle. Uzun zamandır gerçekleşmesini umduğumuz sansasyonel bir başarı hayalimiz vardı
ya, işte hayalimiz bu gece gerçekleşti. Bize demediğini bırakmayanlara verilecek çok güzel bir cevabımız var artık. Bizimkiler bugün, ülkemizde daha önce hiç yapılmamış bir ameliyatı gerçekleştirdiler. Küçük bir sorun dışında mükemmel bir ameliyat olmuş. Senden yarın için bir organizasyon yapmanı
istiyorum. Bakanı ara ve davet et. Tüm basına haber ver. Hastayı bakanla birlikte, basının huzuruna çıkaracağız. Ama bu bakan için de basın için de süpriz bir açıklama olsun. Onlara detay
verme. Belki bu sayede hayalini kurduğumuz kampüse de kavuşabiliriz."
O gün, o kalabalık toplanmasaydı, hastane bahçesi her zamanki gibi sakin
olacaktı. Ve o gün hastanede o garip olaylar yaşanmasaydı, hastane bahçesinde o kalabalık toplanmayacaktı. Ve o gün şans güler yüzünü doktorlardan esirgemeseydi, hastanede o garip gelişmeler yaşanmayacaktı. Ama garip bir dünya idi ki eğrisi doğrusuna bazen denk
gelebiliyordu. Ve şans bu ya, atılan para bazen dik düşebiliyordu...
Bakan ve
rektör, yanlarındaki siyasetçi, bürokrat ve basın ordusu ile hastane koridorlarında ilerliyordu. Rektör Sağlık bakanına üniverstesi ve tıp fakültesi ile ilgili ayaküstü bilgi veriyordu;
- "Sayın
bakanım biliyorsunuz, üniversitemiz yeni olmasına
rağmen kısa zamanda çok yol aldık. Gerçi üniversitemizin daha çok eksiği ve bunların giderilmesi için irade ve yardımlarınıza ihtiyacı var. Önceleri arazileri ellerinden
gideceği için bize tavır alan yerel halk da artık üniversitemizin kendilerine
neler kattığını anlamaya başladı.Tıp fakültemiz de halkımıza son limitlerine kadar hizmet sunuyor. Tabi ki bunda,
hekimlerimizin özverilerinin hakkını ödeyemeyiz. Nacizhane bendeniz de gecelere kadar çalışıyorum ama bunun ne önemi var değil mi? Hizmet için göreve talip olduk sonuçta..."
"Çalışmalarınız bizim için de çok önemli sayın rektör. Halk yapılan hizmeti gördükçe bize de desteğini arttırıyor.İtiraf edeyim, başbakan ve bakanlar kurulu merak
içinde. Benim buraya sürpriz ziyaretimi duymuşlar. Başbakan sabah buraya niçin geldiğimi sordu ancak ben de birşey
diyemedim. Sadece ülkemizde ilk defa yapılan ve küçük bir sorun dışında başarı ile sonuçlanan bir operasyonu tebrik
etmek için gittiğimi ifade ettim. Merak içindeyim.
Bakalım neler yapmışsınız?"
"Bizi
kırmayıp geldiğiniz için teşekkür ederiz sayın bakanım. İzninizle bilgi vereyim. Tıp fakültesi aciline dün akşamüstü iş kazasında sağ eli kopan bir hasta getirmişler.
Doktorlar kopan elin tekrar yerine dikilemeyecek kadar ezik olduğunu tesbit etmişler. Hastanın yarasını kapatmak için ameliyat hazırlıklarına başlamışlar ve hastayı yatırmışlar. Kadere bakın ki bu arada hastanın tek yumurta ikiz kardeşi de halihazırda hastanede yoğun bakımda yatıyormuş. Ancak hastanın kardeşi de tam o sıralarda hayatını kaybetmiş. Bu iki kardeşin birbirlerinden başka hiç yakını da yokmuş. Doktorlarımız da bu durumu, eli kopan
kardeş için bulunmaz bir fırsat olarak değerlendirip, ölen ikizinin elini ona
nakletmeye karar vermişler. Artık eli kopan kardeş, ikizinin ölümüne sevinmiş mi üzülmüş mü bilemem ama hem kardeşinin organlarının bağışlanmasına hem de kendi ameliyatına
izin vermiş. Doktorlarımız da ekip olarak bu operasyonu
başarı ile gerçekleştirmişler. Hani ekip dediysem büyük bir ekip sanmayın zira yeterli doktorumuz yok, bir uzman bir de asistan
doktor. Gerçi sayenizde olacağını umuyoruz. "
-"
Profesör doktor yok muymuş böyle önemli bir ameliyatta ?"
-"
Malesef sayın bakanım. Hemşehrileriyle dernek
gecesindeymiş. Ama aldığım bilgilere göre uzman ve asistan doktor
arkadaşlar operasyonu önemsiz küçük bir sorun dışında başarıyla halletmişler. Evvelallah cin gibi çocuklar maşallah. Ben de ilk defa sizinle
birlikte göreceğim hastayı. Hatta başhekim ve profesörler de daha görmemişler. Anlayacağınız basınla birlikte herkes aynı
anda şahit olacak bu sürprize. "
Hastane
koridorlarını tıklım tıklım dolduran o gürültülü kalabalık, hasta odasının önünde toplu bir sessizliğe büründü. Basın mensupları insanların söylenmelerine aldırmadan en güzel görüntü alabilecekleri yerlere geçti.
Hasta ise
durumdan habersiz, bu kadar kalabalığı birden karşısında gördüğü için şaşkınlık içinde idi. Üstelik basit bir kalabalık
olsa neyse de, nerdeyse bakana kadar tüm devlet büyükleri karşısında duruyordu. Oysa dün acile geldiğinden beri tek gördüğü sadece iki doktor ve birkaç hemşire idi. Doktorlardan biri asistan, biri uzman doktordu. Asistan doktoru
kendisiyle başından beri ilgilendiği için iyice bellemişti de uzman doktorun hangisi olduğunu sık sık kaybolup gittiğinden tam kestiremiyordu.
Rektör kalabalığa doğru döndü ve konuşmaya başladı;
"Sayın bakanım, sayın misafirlerimiz ve sayın
basın mensupları.
Bu sabah
burada ülkemizde ilk defa gerçekleştirilen bir başarıya sizlerle birlikte aynı anda ben de şahit olacağım. Bu başarının üniversitemizin kuruluşundan bu yana desteklerini
bizden esirgemeyen değerli devlet büyüklerimize ve halkımıza bir teşekkür ve "gecekondu yapar
gibi üniversite kurulmaz" diyenlere sert bir cevap olacağını belirtmek istiyorum.
Değerli misafirler, kader bazen birine kapı açmak için bir başkasına kapatır kapıyı. Dün gece işte böyle bir olayla karşılaştık. Ziyaret ettiğimiz hastamızın sağ eli dün elim bir iş kazasında maalesef ezilmiş. Arkadaşları hastayı, kadere bakın ki, ikiz kardeşinin yattığı hastaneye, yani fakültemize getirmişler. İki kardeş tesadüfe bakın ki tek yumurta ikiziymiş.
Ve dün gece ancak Türk filmlerinde yaşanabilecek bir olay yaşanmış. Hastanın kardeşi yoğun bakımda hayata veda etmiş. Ve kaderin cilvesi, doktorlarımız ölen kardeşin elini diğer kardeşe nakletmişler. Burada önemli ve ilginç olan nokta, bu
kardeşlerin tek yumurta ikizi
olmalarından dolayı nakil yapılan kardeşin, doku reddi olmasın diye bağışıklık sistemini baskılayan ağır ilaçları kullanmasına gerek kalmayacak olması.
Ülkemizde ve dünyada bir ilk olan böylesi bir operasyonun sonucunu
ben de şu anda ilk defa sizlerle
birlikte göreceğim. Sayın bakanım uygun görürseniz sizin de görüşlerinizi duymak isteriz."
Bakan
rektöre sessizce teşekkür ettikten sonra kalabalığa hitap etti ;
" Değerli ziyaretçiler ve basın mensupları,
Söylenecek çok söz yok. Hükümetimizin başarılarını hayatın her alanında görüyorsunuz. Lafı uzatmak istemiyorum. Gelin
hastamız nakledilmiş eliyle kameralara bir el sallasın. "
Haberciler
hastadan kameralara el sallamasını rica ettiler. Hasta şaşkın ve yorgun bir şekilde sağ kolunu havaya kaldırdı ve el sallamaya başladı. Ancak habercilerden biri
hastadan sol elini değil sağ elini sallamasını istediklerini tekrarladı.
Hasta
şaşkın ve biraz da korkmuş halde ;
" Sağ elimi sallıyorum zaten" dedi.
Kalabalığın içinden tiz bir sesin adeta ayağına basılmış gibi " Aaaa, hastanın
iki eli de sol" dediği duyulana kadar, doktorundan
bakanına herkesin neşesi, sanki sanki bilinen dünyayı fethetmişler gibi yerinde idi.
Oysa şimdi herkes, nedense, merak içinde asistan doktora bakıyordu.
Asistan
doktor yarım ağız " Ben küçük bir sorun olduğundan bahsetmiştim ama... " dedi. Yarı yorgun, yarı uykulu, yarı terliydi....