30 Eylül 2011 Cuma

Sakal...

Benim geldiğim yerde adamlar, uzamış sakallarına bakıp "üç günlük..." diyorlardı. Çünkü, büyuk el, saati kurduğundan beri, zaman durmaksızın ve olup bitene aldırmaksızın akıp gidiyordu. Zamanı insanların uzamış sakallarından ve yorgun yüzlerinden okumak insanların hoşuna gidiyordu.
Çocukken, sakalım yokken ve sakalım çıkana dek, zamanın sırf bana özel durduğunu zannediyordum. Sonra sakalım çıkmaya ve zaman benim için de akmaya başladı. Sakalım durmaksızın ve olup bitene aldırmaksızın uzuyordu. Uyurken, dùşünürken, çalışırken, okul bahçesinde, sevgiliye karşı mahcupken hep uzadı. Bilmem neden, biraz uzamış sakala "kirli" diyorlardı. Kavgadan kaçarken, hile yaparken, yalan söylerken de uzuyordu. Üstelik, durmaksızin ve olup bitene aldırmaksızın akıp giden zaman taşkınlarının, yüzümüze yığdığı kirliliği temizlemeye, her sabah traş olmak da yetmiyordu. Sevdiğimiz adamların sakalları onlar öldükten sonra da uzamak için inat ediyordu. Bu inat ve ısrara karşın zaman, kirleteceği yeni yüzler arıyordu.