28 Mart 2015 Cumartesi

Bir Bahar Yazısı

Bahar yine geldi. Elimde tuttuğum çiçekler, bu bahar ilk açan ağaçların ilk  çiçeklerindendir. Her sene baharın gelişini müjedelemek için açan çiçeklere sonsuz selam olsun. Onlar, zamanın dallarda maddeleşmiş haline benzer.  Zaman bana göre, en büyük “Bencil”’dir. Sonsuz zamana sonsuz selam olsun. İnsan zamanla yaşlanır, ama zaman yaşlanmaz. Ömrümüz kabaca, güneşi sayarak geçer. En etkili antidepresan olan güneşe sonsuz selam olsun . Sevgi güneş gibidir, herkese eşit doğar. İnsan sevdikçe güzelliği bulur. Benim sevdiğim kadınlar hep güzeldi. Sevdiğim kadınlara sonsuz selam olsun.

10 Mart 2015 Salı

Yolculuk

Tuttuğum takım yenilmiş, çocuk erken uyanmış, hava buz gibi soğumuş. Ama üşümüyorum. Metro vagonu o kadar kalabalık ki, içerisi ortalama bir insan bedeni kadar sıcak. Duraklarda açılan kapılar olmasa çekilmez bir hava var içeride. Açılan kapılardan aynı anda inen binen insanlar var. Garip gelir bana. Kiminin indiği son durak, kiminin bindiği ilk durak olur. Önemli mi ki ? Babasının öldüğü gün doğanları gördük bu dünyada. Ara duraklar bir yana belli yolda gidip gelen trenin herkesçe bilinen bir ilk ve bir son durağı mutlaka olur. Kader işte, öyle planlanmış. Vagonun içindeki hareketli hal bir yaşamın yolculuk halindeki küçültülmüş biçimi gibi. Küçük hesaplar, küçük planlar, küçük fırsatlar dünyasıdır. Iki kapılı han bile olmayan sonu belli yolculukta insanların oturmak için yaptıklarına gün gelir inanmazsınız.

Herkesin aynı bileti almasına rağmen, vagonlarda ayrımcılık yapılır. Gençler hep horlanır. Yorgun, hasta olmaları olasılığını düşünmeksizin yer vermeleri beklenir. Oysa gençlerin şu dünyada bekledikleri kendilerine güven duyulması değil mi?. Koltuk gerçek yaşamda olduğu gibi gereksinimden çok bir statü meselesidir. Trende uyanıklar uyuyarak, uyuyanlar ayakta gider. Bir duraklık bile oturmak, kalabalık vagonda çok arzulanır bazılarınca. Bazıları da boş koltuk bile olsa oturmaz, karizması başka olur. Son durağa yaklaştıkça koltukların değeri düşer, tren tenhalaşır. Koltuk Borsa'sı kapanış zilini çalmak üzeredir. Insanlar koltuk sevdasından uzaklaşır. Son durakta inenler daha asil bir şekilde yürür.

Bir de hiç tanımadığımız tanıdık insanlar meselesi var. Her sabah aynı durakta aynı saatte karşılaşmak durumu, göremeyince meraklanma hali. Sanki yolculuk harici bir yerde karşılaşsak koşup sarılacak kadar alıştığımız kişilerdir bu kişiler. Bizi bir arada tutan çoğu zaman alışkanlıklarımız değil de sevgimizmiş gibi yapmasak ne olurdu acaba? Alışmadan sevmek, sevmeden alışmak. Vagona mı söylüyorum bu sözleri ben de bilmiyorum. Sabahın en kalabalık vagonunda vurgun yemiş gibi nefes alıyorum. Düşünce akışım düzensizleşti nedense. Kulağımdaki kulaklıklar kulağıma "tepedeki çimenlikleri..." fısıldarken, asfalttaki trafiği seyreylemekten başka birşey yapmıyorum. Camdan bakınca bir şehir karmaşası var dışarıda. Tünele girince tren, kararmış camda kendi yansımamı ve kendi karmaşamı görüyorum. Tanrıya şükür tüneller kısa, cama aydınlık tekrar gelecek. Tekrar şehir karmaşasını seyredebileceğim, yanından hızla geçip giderek. Böylesi daha kolay.

Yıllar geçtikçe yolculuk ederken yalnızlaştığımı farkettim. Eskiden arkadaşlarla birlikte biner gırgır şamata ederdik. Şimdilerde dinlediğim şarkılar bile solo genelde. Geçenlerde bir grup serseri bindi vagona. Olmadık hareketleriyle, yüksek sesli sözcükleriyle, rahatlıklarıyla eğlendikleri çok belliydi. Önce kızdım içimden ama sonra, hayatım boyunca sosyal ortamlarda böyle basit ve rahat davranamadığım için kıskandım. Belki de hayat bizim algılamakta güçlük çektiğimiz ölçüde basit. Öyle ya da böyle, ayakta ya da oturarak hepimiz ayni vagonda gidiyoruz. Sadece oturduğumuz ya da tutundugumuz yer farklı. Bazen ayakta durmak oturmaktan daha konforlu daha özgür.
Ben bazı aynı kadınları hem dolmuşta, hem otobüste hem metroda gördüm. Metronun kadınları daha güzel gösterdiği kanısına vardım. Ama hiçbir kadına " bu sabah metrodaki en güzel kadın sizsiniz" diyemedim. Hayalini kurdum ama.

Nasıl anlatayım ki... Benim geldiğim yerde tren ile seyehat etmek çok aranan birşey değildi. Ilk firsatta arabaya terfi eden ve sınıf atlayan çok kişi tanıdım. Hatta benim, metroya hiç bilmediği için övünen arkadaşlarım vardı. Oysa ben ilk açıldığı günden beri şehrimin trenlerine arkadaşlık ediyordum. Sisli sabahlardan beri, karanlık akşamlardan beri, yarı yorgun, yarı uykulu, yarı terli...