28 Temmuz 2015 Salı

Çocuk Parkı

Kim dikmiş ve büyütmüş akşamüstü insanı aşka susatan bu ıhlamur ağaçlarını ve kim yığmış bu çocuk parkına leş gibi kokan çöp poşetlerini? Oysa bunlar benim gibi umurunda mı ikircikli kokuların arasında oynayan çocukların. Kahkahalar içinde oynayan, şu dünyalar güzeli küçüğe bakın hele, ayakları çıplak ve çöp sularında yürümüşçesine kirli;  gözleri taze ıhlamur filizlerinden de yeşil. Kim bilir kaç kez altına işemiş ve kurutmuş olmalı ki külodunun önü güneşin batmadan önceki sarhoş hali gibi sapsarı. Külodunun arkası, közde pişen kahvelerin renginden bile kahverengi.  Neyse ki yerler kum ve kumun içindeki sigara izmaritleri yumuşak. Birkaç izmaritte kurumuş ruj lekesi. Belli ki bu parka hülyalı kadınlar da gelmiş kor kırmızısı dudaklarıyla gece ıhlamur kokularının arasında. Öpüştüler mi acaba, sevimsiz şekilde tütün kokan sevimli ağızlaryla?  Rahat oyna çocuk, yerler yine de yumuşak. Yok mu senin anan baban? Neden yalnız oynuyorsun?  Salıncağı tek başına mı sallıyorsun? Dikkat et gök mavisi boyalı salıncağın paslı demiri çarpmasın yanağına. Dur bir dakika, neden doğum sancısı çekercesine öksürmeye başladın? O küçücük gonca ağzından mı çıktı o ördek başı yeşil balgam. Ya o balgamın üzerindeki pembe gül rengi kan? Yoksa hasta mısın çocuk? Dur dur. Bir kadın yanına koşuyor. Yardımına koşan bu  kadın da kim? Annen mi yoksa? Gözlerine bakınca annen herhalde. Ayaklarına bakınca da. Seninkilerden bir farkı çorapsız giydiği naylon terlikleri. Ayaklarının kiri mi terlikleri boyamış, yoksa terliklerinin boyası mı ayaklarına geçmiş belli değil. Kadın, bembeyaz ve senin dünyaya “Merhaba” dediğin gün kadar temiz bir mendil çıkarttı çiçekli elbisesinin cebinden. Ama önce olanca gücüyle sarıldı sana yanı başındaki taze köpek dışkılarının arasında. Annenmiş demek ki. Senin kanlı balgamın, anneninin elbisesinin yakasına bulaştı ve elbisenin bahar çiçekli deseni arasında kayboldu gitti o anda. Annen, o gelecek beyazı
mendille kendi gözyaşlarını sildi, yarı yorgun, yarı uykulu yarı terliydi.